içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Hayır sevmeyenler

Hayır sevmeyenler

 

14 Mayıs seçimleri yapıldı. 13. Cumhurbaşkanlığı sonuçları seçilme yeterliliğini yüzde 50 barajı sağlanamadığı için 2. Tur seçimlere kaldı. TBMM seçimlerinde ise meclisin yüzde 60 oranı Cumhur ittifakı tarafından kazanıldı.

Ülkemizdeki bu seçimler deyim yerinde ise tam bir demokrasi bayramı gibi oldu. Sandık başlarında oy vermek için kuyruklarda bekleyenler bile birbirlerine iyi günler, hayırlı günler, sonuçların hayırlı olsun dileğinde bulundular.

Seçmenler arasında, halk arasında toplum arasında sen-ben kavgası ve tartışması olmadan seçimler büyük bir olgunluk içinde tamamlandı. Seçim öncesinde siyasetçilerin birbirlerine karşı sert söylemleri, akıl almaz söylemleri, iftiraları, kaset kumpasları, itibar suikastları ise seçmenlere pek yansımadığı görüldü.

Ama, sandıklar açılıp, sonuçlar belli olmaya başladığında yine baskı ve manipülasyon uygulamalarını gözlemlenmeye başladık. Önce, Millet ittifakı birleşenleri, özellikle Ankara ve İstanbul Belediye başkanlarının, “bizim oylarımı saymıyorlar. Seçimleri biz kazandık” şeklindeki açıklamaları, sonrasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kazanıyoruz” diye yazdığı sosyal medya açıklaması ve Seçim Kurulunu suçlayan açıklamaları, yandaşlar tarafından alkışlanırken, halktan tepki çekti.

Seçim bu, birisi kazanacak, birisi kaybedecek. Böylece demokrasi tecelli edecek. Demokrasiye inanmayan, ille de benim istediğim olacak diye diretenlerin siyaset yapmasına gerek yok. Karşısındaki insanları diktatörlükle suçlayıp, diktatörlüğün en alasını yapanları bu millet çok iyi biliyor. Görüyor, gözlemliyor.

Seçim kazanma uğruna kurulan kumpasları çok iyi görüyor. Seçime birkaç gün kala yapılmış olduğu için tam anlamıyla anlayamayan bu kumpasların, sırf seçim kazanma uğruna, yasadışı yollar kullanılarak yapıldığının anlaşılması ve tek bir adres etrafında birleşmesi, toplanması acaba tesadüf müdür?

Bir başka gelişme ise deprem bölgesinden gelen oylar üzerine bazı Millet ittifakı destekçileri, sosyal Medya kalemşorlarının yaptığı açıklamalar, neymiş, depremde yardım etmişler. İstedikleri gibi oy kullanmadıkları için bu yardımları onlara haram ediyorlarmış.

Yani, “ben sana yardım ettim, sende seçim zamanı bana oy vereceksin!” beklentisi içinde olanların, birden, aniden böylesine acayip bir sinirlenme ve karşı taarruz ile saldırıya geçmesi, kimin işine yarayacak ki?

Bu saldırıyı yapanların yaptıkları sözle yardımlar hayır olarak değil de oy karşılığı rüşvet olarak mı değerlendirilmeli?

Hayırsız bunlar, tam hayırsızlar.

İnsanlık, yardımlaşma, hayırlaşma ve başlarına gelen üzücü olaylarda birbirlerine destek olan insanların yaptıkları karşılıksız olmalı. Böyle, şarta, bağlı hayır, hayır değil, rüşvet olarak değerlendirilir.

Nitekim, deprem bölgesindeki Cumhuriyet Savcılarımız harekete geçtiler. Ön inceleme başlattılar. Bu kişilerin yakalanıp, deprem acısını siyasete malzeme yapmaya kalkanlara gereken cezaların verilmesi için ne gerekiyorsa yapılmalı. Seçim kazanmak kadar kaybetmekte bir kazanımdır. Böylesine terbiyesizleşmeye gerek yok. Bakın, bu Türk toplumunu bölmek, parçalamak isteyen, bunun içinde seçimi kazanma hırsına kapılıp, terör yandaşlarıyla el ele kol kola girenlerin, seçimlerde istedikleri başarıyı elde edemeyince depremzedelere saldırması, kendi söylemleriyle çelişen ifade ve uygulamalar değil midir?

Bunun adı demokrasi mi?

Yaklaşık 35-40 gündür hem medya ortamlarında hem sosyal medyada hem de meydanlarda görüyoruz. “Kazanacağız” söylemleriyle iyice sınırları aşan hareketlere bu millet, bu seçmenler tahammül ettiler. 15 Mayıs sabahı söyleneceği iddia edilen şarkılar, bahar havası, el işaretli kalpler. Kimse doğal olarak seçim zamanı, demokrasinin tecellisi için ses dahi çıkarmadı.

Seçim sandıklardan beklenilen destek çıkmayınca, bu kez de insanlara yönelik, “cahil, bilgisiz, kültürsüz, celladına aşık halk, İç Anadolu ülke sorunu, senin verdiğin oylar benim gelecek yaşantımı etkiliyor,” vb. ifadelerle insanları aşağılayan, onlara hareket eden paylaşımları yapanlar, aslında kendileri bu sıfatlara layık diye düşünülüyor.

En çok tepki çeken ifade ise, “depremzedelere müstahak, verdiğim paraları, yaptığım yardımları geri istiyorum. Hepsi haram olsun!” şeklindeki ifadeler ise gerçekten bu ülkedeki birlik, beraberlik, kardeşlik, zor durumda kalanlara yönelik, siyasi, dini inanç gözetmeden insanlık elinin uzatılmasının kesilmek istenmesi, tahammül edilecek gibi değil.

Kimse, kimseyi yardım yapması konusunda zorlamadı. Kimsede “bana falan kişi yardım yapmış. Bak, seçimlerde falan kişiyi destekliyormuş. Bende yardım yaptığı için minnet duygularımla hareket edeyim de bu kişinin desteklediği siyasi görüşe oyumu veririm” diye düşünceye sahip olamaz. Böyle bir düşünce olsa olsa despotluktur. Diktatörlüğün dik alası…Depremzede istediğin gibi oy vermeye mecbur mu?

Yazıktır, günahtır.

Bu deprem felakete belki de sizin başınıza gelebilir. Bu kez de deprem bölgesindeki vatandaşların yardımına siz muhtaç olabilirsiniz. Bunu hiç düşündünüz mü?

Bunu hiç mi düşünmüyorsunuz?

Şimdi, söz aşağıladığınız, ama nefret söylemleriyle yücelttiğiniz o deprem bölgesindeki vatandaşların, seçmenlerin ikinci tur için yine oyuna ihtiyacı var adayların. Hangi yüzle bu kişilerden, seçmenlerden tarafgir olduğunuz siyasi yapıya oy isteyeceksiniz?

Kimsenin oyu, kimseye ipotekli değildir. Bu nefret söylemleri, vatandaşları aşağılamak, onları küçük görmek, aslında bu söylemleri yayanların acınacak halde ve başkaları için düşündükleri sıfatları kendilerinin taşıdığı anlamına geliyor. Benim de şahsi düşüncem böyle.

Yazıklar olsun yaptıklarını iddia ettikleri yardımları haram edenlere, böyle düşünenlere.

Yazıklar olsun depremi siyasi malzeme yapanlara.

Kim kazanırsa kazansın, devletimiz, milletimiz, halkımız arasına nifak sokmaya çalışanlar kazanmasın yeter. Artık susun, konuşmayın. Bu millet sizin ipe sapa gelmez iddia ve yalan yanlış söylemlerinizi dinlemek zorunda değil.

Onu, bunu suçlama yerine, ben nerede ve nasıl yanlış yaptım diye düşünüp, başkalarına saygı göstermeyi deneseniz, öğrenseniz çok iyi olur.

Bu yazı 760 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum