içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Mahalli seçimler öncesinde 1989 hatırlatması

Mahalli seçimlere

1989 hatırlatması

 

Tarih tekerrürden ibaret derler. Doğru söylerler. İnsanların dün el üstünde tutup alkışladıkları bugün içinde esamesi okunmayan siyasetçiler için de bu söylem çok doğrudur. Bugün pek çok kişi hatırlamasa bile ben ve benim yaşlarımdaki arkadaşlarım, okurlarım, 1989 mahalli seçimlerinde olayları bire bir yaşadığımız için çok iyi hatırlıyoruz.

Ne oldu 1989 yılında?

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra 1983 yılında seçimler yapıldı. Askeri Cuntanın başbakan yardımcısı olarak görevlendirdiği Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi o dönem tek başına iktidar şansı yakaladı. Seçim tarihi 1983 idi. Hemen ardından 1984 yılında mahalli seçimler yapıldı. Bizim ülkemizde bir alışkanlık vardır, genel iktidar kimde ise mahalli seçimlerde de o partinin adayına destek olunur. Daha fazla hizmet alınması adına seçmende böyle bir algı var.

1984 yılındaki mahalli seçimlerinde galibi Anavatan Partisi (ANAP) oldu. Çünkü, ülkemizdeki seçmenlerin yüzde 70’e yakını muhafazakar, milliyetçi görünüm sergiler. Bunlara liberal kesiminde eklenmesiyle iktidar belirlenir.

Geldik, 1987 seçimlerine, iktidar, 5 yıllık meclis çalışma dönemini beklemeden ekonomideki gidişatın kötüleşmeye başlamasıyla beraber erken seçim kararı aldı. Sandık seçmenin önüne geldi. Seçimler yapıldı. Anavatan Partisi oy kaybına rağmen yine seçimlerin galibi oldu. Yine tek başına iktidara geldi. İkinci dönemde oy kaybetse bile seçmenin güvenini kazanmayı başaran Anavatan Partisi, zamanında yapılan 1989 seçimlerinde ise seçmenlerden büyük bir yenilgiye uğradı. Belediye başkanlığı seçimleri muhalefet kazandı. Muhalefet dediğimiz sol partiler değil. Yine sağ partiler kazandı ama seçmen Anavatan Partisine olan desteğini bir anda çekti.

Dönemin Başbakanı ve Anavatan Partisi genel başkanı Turgut Özal, “kantarın topuzunu fazla kaçırmışız. Mesajı aldık. Seçmenlerin ne demek istediğini şimdi anladık” diyerek seçimlerdeki başarısızlıklarını, halka yönelik politikalar ve ekonomideki gerilemeye bağlamıştı.

Sonra, 12 Eylül cuntasının eski siyaset liderlerine getirdiği yasakları kaldırma için referandum kararı alındı ve yüzde 50’nin üzerindeki bir destekle yasaklar kalktı. Zaten, o tarihten sonra yapılan 1991 genel seçimlerinden itibaren Türkiye 2002 seçimlerine kadar hep koalisyon hükümetlerine mahkum edildi.

Tarih tekerrürden ibarettir denilen söz, şimdi ülkemiz için yeniden konuşulmaya başlandı.

Nedeni, halkın memnunsuzluğu ve ekonomik yönden gün geçtikçe güçsüz kalması.

Bugünlerde 1989 mahalli seçimler öncesinde ülkemizde yaşanılan ekonomik olayların tekrarı yaşanıyor gibi bir hava estiriliyor. Çalışanlar aldıkları ücretlerden memnun değil. Emekliler arasında ayrım yapıldı. Cumhuriyet ikramiyesi denildi, çalışanlara verilmedi. Sonra çiftçilerden başlayan ve toplumun büyük kesiminden gelen “seçimlerde gerekeni yapacağız!” ifadesi anlamına gelen uyarılar nedeniyle iktidar, bütün emeklilere 5 bin liralık ikramiyenin verilmesi için yeni çalışma başlattı.

Toplumun ve seçmenlerin yüzde 60’lık bölümünü oluşturan ve vatan, millet söylemleri içinde, terörün durdurulması, iç huzurun sağlanması, ülkemizdeki güvenlik ve asayişin düzgün şekilde işlemesi adına, iktidara destek veren seçmenlerde zaten bu kesim içinde, asgari ücretle çalışan, ailesine ve vatanına milletine bağlı, emekliler seçimlerde hep AK Parti’ye destek oldular. Oy verdiler. Şimdi ise beklentilerinin karşılanmaması adına küskün ve kırgınlar.

Sanırım, siyaseti iyi okuyan seçmenlerinde 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak olan mahalli seçimlerde 1989 yılında Anavatan Partisi’nin karşılaştığı sürprizle karşılaşmaması, seçmenlerin de kantarın topuzunu fazla kaydırıp, muhalefete destek olmaması için şimdiden uyarı görevinde bulunuyorlar.

Halkın konuştuğu gündem şu;

Adalete güvenin azalması. Adli mekanizma içindeki çelişkili ifadeler ve ortaya çıkan karşılıklı suçlamalar. Adaletin gerçek anlamda tecelli etmediği görüşünün hakim kılınması.

Eğitimde fırsat eşitsizliği. Yüksek Öğretim Kurulu’nun yabancı öğrencilere yurt dışı denklik verirken, Türklere denklik vermeme adına yaptığı hukuk dışı uygulama iddiaları.

Ekonomi, memur ve işçi ücretleri arasındaki aşırı fark. Emekliler arasında ayrım yapılması.

Faiz puanlarının sürekli yükseltilmesi.  Türk Lirasının yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi. Vatandaşların kendi ceplerindeki ve evlerindeki ekonomiye bakıp gelir- gider dengesinin tutturulamayışı. Ekonomide gidişat ve rakamlar iyiyi gösterse de pek çok vatandaş, “neden hep biz fedakarlık yapacağız?” diye kendi kendine sormaya başlamış. Tıpkı, 1989 seçimleri öncesinde olduğu gibi.

Son tahlilde; bugünden hatırlatma yapalım. Bu iş sandığı etkiler. Hem de gereken önlemlerin alınmayışı, vatandaşların memnun edilmeyişi halinde kantarın topuzunun çok fazla kaymasına sebep olabilir.

Ekonomi ile ilgili olarak bir başka öneri var. Yaz-kış saati uygulamış meselesi. Malum, Türkiye yaklaşık 5 yıldır bu uygulamaya son verdi. Ama, Avrupa ülkeleri devam ediyor. Bulgaristan’la aramızda bir saat, Kuzey Makedonya ile 2 saat fark var. Hani, gün ışığından faydalanma ve gecenin ayazından vatandaşların korunması gibi pek çok etken var bu işin değerlendirilmesinde.

Ülke ekonomisini geliştirmek için hep üretimden, verimlilikten, genç neslin daha iyi bir eğitim almasından bahsediyoruz. Ancak bu hedeflerimize ulaşabilmemiz için öncelikle günlük yaşamımızı düzenleyen bazı temel unsurları gözden geçirmemiz gerekiyor. Bunların başında da yaz/kış saati uygulaması geliyor. 27 Kasım (dün) gün doğumu 08:05. İnsanlar işe, okula yetişmek için ortalama saat 06.30 veya 07:00’de kalkıyor diyelim. (Gecenin körü, sabahın ayazı) Oysa saatleri 1 saat geri aldığınızda gün doğumu 07:05 olacak ve uyanmak için gün ışığından faydalanabileceğiz. Mesai saatlerinin de yeniden düzenlenmesi tartışması işte bu yüzden gündemde.

Nüfus yoğunluğunun bulunduğu başta Bursa, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya illeri olmak üzere bir çok ilde bulunan herkes çocuklar dahil olmak üzere karanlıkta uyanmak zorunda kalıyor. Sabah ayazında okullarına gidebilme adına yollara düşüyorlar. İşlerine, mesaiye yetişme adına soğuk ayazı yiyip, pek çok kere de hasta oluyorlar. Bu durum psikolojik olarak bizi zorlayan bir durum olmanın yanında aynı zamanda enerji israfına ve fazla elektrik tüketimine neden olduğu iddialarını gündeme taşıyor.

Yaz/kış saati uygulamasının geri getirilmesini istiyoruz. Denilerek şimdi elektronik ortamda imzalar toplanmaya başlandı. “Ülkemizdeki herkesin gün ışığından maksimum şekilde faydalanmasını sağlayabiliriz. Bu hem bireysel yaşam kalitemizi artıracak hem de ülke ekonomisine katkı sağlayacak bir adım olacaktır.” Deniliyor.

Bana göre de durum yeniden gözden geçirilmeli. Olaylara sadece enerji tasarrufu olarak değil, soğuk algınlığı nedeniyle sağlık ve hastalık tehlikesi, muayene ve ilaç masrafları, iş gücü kaybı olarak da değerlendirilerek bakılmalı.

Bir yerden tasarruf edelim diye düşünürken diğer yandan yapılan masraflarda hesaba katılmalı.

Bu yazı 339 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum